13 Aralık 2020 Pazar

PEAKY BLİNDERS

Herkese uzun bir aradan sonra tekrar merhaba.

Blog sayfamı incelerken favori dizlerim arasında yer alan ve 6. sezonunun yayınlanmasını sabırsızlıkla beklediğim Peaky Blinders hakkında bir şey yazmadığımı fark ettim. Bu yazıda kendi gözümden bu dizi hakkında değerlendirmelerde bulunacağım. 



Peaky Blinders 1920'lerin Birmingham'ında geçen bir İngiliz gangster dizisi. Bu diziyi sosyal medyada popüler olmadan önce, İngiliz aksanlı dizi arayışı yaparken keşfettim. Suç kategorilerine olan düşkünlüğüm de eklenince hemen başladım binge watch yaptım. Keşke biraz yavaş gitseydim diye söyleniyorum şu sıralar. Çünkü bitirince insan bir boşluğa düşüyor sanki.

İlk başlarda Bbc'de yayınlamaya başlayan dizi ilerleyen süreçte Netflix'de de yer aldı. Ki bence bu olay, dizinin popülerliğinin artmasını destekledi.

Dizisinde olduğu gibi gerçek hayatta da bu çete, kumar, soygun ve şiddete olan yatkınlığıyla tanınıyorlardı.Dizini yapımcısı da bu hikaye paralel bir yapıt ortaya çıkardı.

Dizi, İngiltere'nin Birmingham şehrinde yaşayan Shelby ailesinin güçlenişini ve İngiltere tarihine dahil olacak kadar güçlenişini konu alıyor. Çete, yasadışı olan her şeyin bizzat içerisinde aktif rol oynuyor. kendi yarattıkları stilleriyle de kendilerinden söz ettiyorlar. 

İşte tam da bu noktada Steven Knight'in oyuncu seçimleri çok kritik bir rol oynuyor. Cillian Murphy, Adrien Brody, Tom Hardy ve Paul Anderson. Oyunculuklar o kadar kaliteliydi ki, hiç konuşmadan oynasalar bile kendilerini izletecek oyuncular.

Şiddete aşırı derecede meyilli olan bu ailede Thomas Shelby'nin politik hırsı sayesinde ülkenin önemli konumlarında görev alıyor. Peaky Blinders isminin şapkalarının altında gizlediklerini jiletten geldiği söylenmekte.

Dizi boyunda bu ailenin insanlara nasıl davrandığını, ülkedenin siyasetinde söz sahibi olma hakkını kazanmaya kadar nasıl yükseldiğini görüyoruz. İlk üç sezonun soluksuz izlenebilir nitelikte. her ne kadar belirli bir kesim '' İngiliz Kurtlar vadisi '' yakıştırması yapsa da, şahsen bu ithamlara katılmıyorum. Hatta çok fazla bir benzerlikler de yok. 

Bu diziyi şu ayrıntılara önem verenler mutlaka izlemeli;

1- Dönem dizisi izlemeyi sevenler kişiler izlemeli. o dönemin şartlarını ve yaşamını gözlemleme şansınız olacaktır.

2- Dizinin oluşturduğu atmosfer. İçersinde bulunduğu dönemi inanılmaz güzel yansıtıyor.Her ne kadar birçok kişi için iç karartıcı olarak betimlense de İngiltere'nin grisiyle özleşen o meşhur havasını görebilirsiniz. Görüntü yönetmenliği konusunda harika bir yapım.

3- Mükemmel oyunculuklar. O kadar iyi oyuncular var ki, değinmekle bitmez. Diğerine haksızlık olur.

4- Dizinin soundtrackleri sizleri diziye bağımlılığını arttırıyor.Her bölümde harika şarkılar bulabilir ve playlistinize ekleyebilirsiniz.

5-Doyurucu senaryosu. Her bölüm dolu dolu ve sürekleyici.Konu bütünlüğü tam yerinde. Bir sonraki bölüm için sabırsızlandırıyor.

Yazımı en sevdiğim soundtrack ile sonlandırıyorum.  


İyi seyirler. ✋


8 Nisan 2020 Çarşamba

LA CASA DE PAPEL

Herkese uzun bir aradan sonra merhaba.

Evet uzun bir süredir maalesef hiçbir dizi yazısı yazamadım. Bunun özel bir nedeni yoktu. Sadece hayat koşuşturmacası diyelim. Fakat malum tüm dünya olarak zor bir süreçten geçiyoruz. Umarım en kısa sürede atlatıp normal hayatlarımıza dönebiliriz. 

Bu süreçte bolca vaktim olacağı için elimden geldiği kadarıyla tekrar yazmaya karar verdim. Açıkcası bu yazdıklarımı birileri görüp okuyor mu onu da tam olarak bilmiyorum. Burada yazma nedenim de bu değil. Sadece izlediğim dizilerden aklımda kalanları yazıp, tekrar hatırlamak ve yazma becerilerimi geliştirmek. Bu benim ilk blog deneyimim. Hadi başlayalım.

Bu yazımda son zamanların popüler dizisi La Casa de Papel'i inceleceğim. Son (4.) bölümünü de bitirdikten sonra yazmaya karar verdim. Son sezon hakkında konuşulması gerekilen birçok şeyin olduğunu düşünüyorum. 

Bu blogu yazmaya başladığım sırada hakkında yapılan belgeseli de izleyip daha fazla bilgi olup yazmaya karar verdim.  Onu da mutlaka izleminizi tavsiye ediyorum.

Öncelikle genel olarak diziyi özetleyeceğim. Ardından 4. sezonu değerlendireceğim. 

Alex Pina tarafından yaratılan bu İspanyol diziyle mayıs 2017'de tanıştık. Suç kategorisinde bulunan bu dizide bir banka soygunu ele alınıyor. Klasik bir soygun hikayesi asla değil. Kahramlarımız İspanya Devlet bankasını soyma üzerine bir plan yapıyorlar. Fakat bu plan Ocean 12 filminden olanlardan biraz daha farklı. Üzerine en ince ayrıntısıyla düşünülmüş. Dizinin en önemli faktörü öngörülemezliği en seviyede olması. İzleyici diken üzerinde tutan bir yanı var diyebiliriz. 

Belgesinde bahsedilenlere göre ilk sezonu tam bir fiyaskoymuş. İspanyol televizyonlarında yayınlanıp başarısız olmuş. Devam ettirmeme kararı vermişler. Fakat tam bu sırada Netflixdiziyi satın almış ve yükselişi bundan sonra ivme kazanmış. Tüm dünyada yayınlamaya başladıktan sonra işler değişmiş. Bu yükselişe yapımcılar ve oyuncular kendileri dahi inanamamışlar. Hatta ilk sezondan sonra herkes vedalaşmış, bitti gözüyle bakıyorlarmış. İzlenme oranları arttıkça takipçi sayıları milyonları bulmuş. Bu noktada gelen bazı yorumlar şu şeklide ; insanlar karakterleri çok sevdi ve kendileriyle yakın hissettikleri karakterleri özleşleştirdiler. Bi filme veya diziye bağlı kalmanın en önemli kriteri de karakterlerde veya konuda kendinden bir şeyler bulmak ve hissetmektedir aslında. İnsanları bu nedenlerden dolasıyla çok sevdi diziyi ve karakterleri. Ben bu noktada stockholm sendromu seziyorum biraz. Karakterlerin haklı olduğuna inanma ve onları savunma hissi ağır basıyor. Tüm dünyada yayınlandıktan sonra stadyumlarda pankartları açıldı, insanlar onları kıyafetlerini ve maskelerini takmaya başladılar. Tıpkı bir neslin fenomen ronaldo traşı yaptırdığı o yıllardaki gibi.

Dizi şu an 4. sezon finali yaptı. 5. sezonunun ne zaman yayınlanacağı içinde bulunduğumuz pandemi dönemi sebebiyle bilinmemekte. Fakat eritilmeyi bekleyen 40 ton altın ve tamamlanması gereken bir soygun var.  Umarım fazla beklemeyiz.

Bu kısımda kendim deneyimlerimi ve eleştirilerimi ekleyip yazımı sonladıracağım. Bu dizi Türkiye'de henüz popüler olmamışken ilk keşfeden azınlıktanım. Halihazırda dil öğrenen biri olarak İspanyolca'ya meraklıyım. İspanyolca dizi arayışlarındayken rastlamıştım. İlk sezonu cidden çok iyiydi, etrafımdakilere önermiştim. Profesörün zekasına hayran kalmıştım. Geçmiş zaman eki kullanıyorum çünkü sonradan işler sarp sarmaya başladı. Çoğumuzun dile getirdiği gibi 2. sezondan sonra final yapmalı ve güzel duygularla hatırlanmalıydı. Çok uzadı ve popüler kültürün kurbanı oldu. 

Eleştiri kısmına değinmek gerekirse, direk son sezondan başlayacağım. Çünkü en taze hatalar burada göze çarptı, diğerleri unutuldu gitti bile. Sıralama şeklinde gideceğim. Tam liste buyurun ;

1- Her şeyi ince ayrıntısına kadar düşünen profesör, tokyo'dan lizbon'un ölmemiş olabileceğini duyması çok tuhaf bir ayrıntıydı. Yakışmadı.
2- Berlin'in flashbacklerle sürekli ortaya çıkması izleyici yordu. Vedalaşılması gerekiyordu artık.
3-Bizlere eski bir asker olarak tanıtılan gandia'nın kelepçeden kurtulma fikrinini palermo'dan duyması.
4- En iyi doktorların bile zor yapabileceği ameliyatı tokyo'nun yapıp nairobi'yi iyileştirmesi
5-Dizideki en zeki karakterden birisi olan Alicia, profesörün lizbon'a işaret göndermesini son bölümde anlaması fiyaskosu
6-İşkencici karşımıza çıkan karakterin Osman adında bir türk olarak tanıtılması. ( bu çok sinir bozucu ve yapılmamalıydı ) Hepimiz bir türk karatekteri gelceğini duyduğumuzda çok heycanlanmıştık oysa. 
7- Gandia'nın çapraz ateşten takla atarak kurtulması. Tamam Polat Alemdar da hiç ölmüyordu ama o farklı, karıştırmayalım şimdi.
8- Patlamak üzere olan el bombasının üzerine miğfer konulması ve sadece kulak çınlamasıyla kurtulunması
9- Nairobi'nin anında iyileşip ayağa kalkması

Şimdilik bu kadar olumsuz değerlendirme yeter. O da vefat eden karaktekler anısına. Netflix, tükenmiş diş fırçansından bir kaç sıkımlık bir şeyler arayan kişi gibi davranıyor.


Her ne kadar 2. sezondan sonra birtakım mantık hataları olmasına rağmen ben seviyorum bu diziyi. Galiba ispanyol yapımı olmasının etkisi büyük.
Bu karantina döneminde izlenebilir. Ki izlemeyen kalmadı anladığım kadarıyla. En nefret ettiğiniz karakter hangisiydi? Benim Arturo. Çok itici bir rolu vardı. 

Seni çok özleyeceğiz Nairobi'm. 

Hoşçakalın. Evde kalın.